Dünya Mantık Günü’nün altıncısını, 16 Ocak 2024 tarihinde, saat 14:00‘da, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kurul Odası’nda, Prof. Dr. Mahbube Nazlı İnönü‘nün Dünya Mantık Günü Bildirisi ile kutlayacağız. Prof. Dr. Mahbube Nazlı İnönü’nün bildirisi üzerinden, mantığın günümüz koşullarındaki yerini ve imkânını ele alacağımız bir panelimiz olacak. Bütün mantık severleri bekleriz.
Dünya Mantık Günü Bildirisi: Prof. Dr. Mahbube Nazlı İnönü
Panel: Prof. Dr. A. Kadir Çüçen Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân Prof. Dr. Sevinç Gülseçen Prof. Dr. Özgüç Güven Prof. Dr. İsmail Latif Hacınebioğlu Dr. Vedat Kamer (Moderatör) Prof. Dr. Aytekin Özel Prof. Dr. Yücel Yüksel
“Dünya Mantık Günü” dolayısıyla Mantık Bilimi ve “Klasik Mantık Öğretimiyle ilgili bazı hususları dile getirmeye çalışacağım.
Mantıksal problemlerin tartışılmasında kullanılan klasik mantığa ve çağdaş mantığa ait kavramlar, ait oldukları mantığa göre dikkatle kullanılmalıdır. Günümüzde farklı mantık tanımları ve yaklaşımları mantığın en temeli olan yani insanın olgular, fenomenler ve şeylerde aradığı doğruyu bilme ve tutarlılığı sürdürme hedefini değiştirmemektedir. Mantığın tanımını öznel sınırlara özgü kılmak Sofistlere ait bir tutumdur.
Eleştirel düşünce (analitik-kritik), doğru ilkelerin uygulanmasının denetçisidir. Mantık biliminin gelişiminde çağdaş (Frege’den bu yana olanları çağdaş olarak nitelendiriyoruz) analitik geleneğin (ya da çağdaş büyük matematikçilerin) büyük katkısı olmuştur. Bu gelenek bize, geleneksel mantık biliminin konularını ve problemlerini başka perspektiflerden okuma imkânı sağladı.
Geleneksel anlamda bir bilim olmanın gerekli ve yeterli koşulları (ya da önemli koşullarından bir kısmı), bilimin tarifi, konusu, amaçları ve problemleri idi. Modern mantık bize, tüm bunların yeniden düşünülmesi gerektiğini fark ettirdi.
Çelişki diyalektikçilerin haklı olarak üzerinde çok durdukları bir kavramdır. Ancak her şeyi çelişki ile açıklamak, onu değişmez bir açıklama biçimi olarak görmek ve bunu da mantık olarak sunmak doğru değildir. Çelişkilerin, eleştirme etkinliği kadar önemli olduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki, çelişiğini gerektiren bir önermenin yanlış olduğunu iddia etmek, “birinci öğretmenimiz” Aristoteles’ten, İslam Dünyasında Farabi’den beri bir bilim olarak kabul edilen mantık disiplininin içinde duranların yani burhanı hedefleyenlerin akademik ilkesi olmuştur.
Mantığın farklı bilgi alanlarıyla ilişkisi incelenirken onu tek bir bilgi ve uygulama alanına indirgemek eksik sonuçlara götürür. Örneğin mantığı, her ne kadar önemli olsa da, yalnızca ontoloji ve epistemolojiye veya yalnızca matematiksel ve linguistik ilişkilere indirgemek, teorik ve pratik çözümlemelerin bütüncül açıklamalara kavuşmasına engel olacaktır.
Kesin ve zorunlu bilgi her zamanki kadar önemini hissettirmekte ve aranmaya veya ihtiyaç duyulmaya devam etmektedir. Bazı yaklaşımlarda kesin bilgiye ulaşılmanın imkânsızlığı dillendirilse de bu sadece kuşkunun itici kuvveti olarak değerlendirilebilir. Kuşku ve kesin bilgi arasındaki mesafe duygu ve güdüler tarafından değil mantık tarafından belirginleştirilmelidir.
Modern dönemde sofizmin gitgide yaygınlık göstermesi ve değer yitiminin yaşanmasında mantıksal düşünmeden uzaklaşılmasının rolü bulunmaktadır. Yanlış kurulmuş öncüllerden doğru sonuç çıkamayacağı gibi sağlam ispatlar da yapılamayacaktır. Sofistik düşüncenin tv programlarındaki tartışmalarda; siyasi, ekonomik, dini vb. pek çok alanda yaygınlaşmasında bu zafiyetin rolü bulunmaktadır. Amaca hizmet eden yanlış öncüllerden doğru sonuçlar elde edilebileceği düşünülmektedir. Oysaki doğru sonuç, iddianın doğru öncüllere, geçerli bir mantıksal işleme dayalı olarak sağlam kurulmasına bağlıdır.
Mantıksal düşünme sadece bilimlerin uymak zorunda olduğu bir gereklilik değildir. İnsanın etkinlik gösterdiği her türlü çevrede mantıksal düşünmeye ihtiyaç hissedilmektedir. Özellikle yöneticilerden başlamak üzere toplumun her kesiminde rasyonalitenin zayıflaması, sadece doğru bilgiye ulaşma kaygısının ortadan kalkması değil, kendi menfaatine, ideolojisine, inançlarına uygun her fikri olumlayan bir yaklaşımın yerleşmesi sonucunu doğurmuştur. Oysa mantıksal düşünmede şu dört husustan vazgeçilmemesi gerekmektedir: Doğruluk, tutarlılık, sağlamlık ve eksiksizlik (yani mantıksal düşünme sisteminde doğruluğu ispatlanamayacak bir önermenin bulunmaması).
Konu, kavram, kişi, tanım ve tasnifler üzerinden yapılması gereken çalışmalar ve tercih edilmesi önerilen önceliklerin Mantık kürsülerinde tartışılıp Türkiye Mantıkçıları olarak Dünya Mantık hamulesine büyük katkı yapacağı inancımla (bildirime EK olarak) bu vadide yol alan meslektaşlarıma Mantık Öğretiminde Gözetilecek Bazı Noktalara işaret etmek istiyorum:
Ülkemizde mantık eğitimi, hem geleneksel mantıkçıların görüşlerini gözeten hem de modern mantık sistemlerini kuşatan bir yaklaşıma sahip olması gerekmektedir. İkisinin birlikte ele alınmasıyla mantık biliminin, özgün yorumların üretileceği bir alana dönüşeceğini öngörüyorum.
Mantık biliminin kendisi İslam mantıkçılarının tabiriyle, “san’at” olduğuna göre, onu öğretmek de bir san’attır. Zira her san’atı icra etmek ve öğretmek bir birikim, yöntem ve incelik istemektedir. Her alanın bazı incelikleri ve öncelikleri vardır. Mantık öğretiminde öğrencinin motivasyonunu artırmak, istekle bilinçli yol almasını ve kalıcı bilgiler edinmesini sağlamak, bunun yanısıra Mantık biliminin diğer alanlarla ilişkisini kurması için öncelikle bu dersin önemi, kullanım alanı ve yararı konusuna eğilmek isabetli olacaktır. Zira mantık dersini yürüten akademisyenlerin, önce öğrencileri mantık konularının kuru, kural yığını, fazla işe yaramayan zevksiz bir alan oluşturduğu önyargısından kurtarması gerekmektedir. Bunun için mantık tarihinden ilgi çekici tartışmalar ve çeşitli anekdotlar sunulabilir.
Dersin öğretiminde bazı öncelikler gözetilmelidir. İlk olarak, pekçok kimsenin farkında olmadığı yahut yanlış anladığı
mantıkta biçim-içerik, geçerlilik-doğruluk ilişkisi açığa çıkartılmalıdır.
Tasavvurların maksadı olan tanım ve şartları,
önermelerde dağıtılmışlık,
çelişik önermeler
kıyasta orta terim,
beş sanatı birbirinden ayırma becerisi
kısaltılmış (enthymeme) kıyaslar ve bunun günlük hayatta, bilimde, retorikte hatta (ilahiyatlılar için) Kur’ân-ı Kerim’de ne sıklıkta kullanıldığı ve
çeşitli alanlarda sıkça kullanılan mantık yanlışlarını farketme yolları
önem ve öncelikle dikkat çekilecek hususlar olarak görülmektedir. Bu hususlara dikkat etmenin öğretim kolaylığı sağlaması, pratik değeri olması ve öğrencinin kritik yapması, mukayeselerde bulunması; yanlışları farkedip bilimsel, felsefi, pratik hayatta ve sosyal medyada bu yanlışları işlememesi yahut onların tuzağına düşmemesi gibi faydalar sağlayacağını ummaktayım.
Mantık konularını aktif öğretim tekniklerinden yararlanarak, örneklerle somutlaştırarak ve pratik yaptırarak öğretme hem faydalı hem de, yukarıda da değinildiği gibi, dersi sıkıcı ve kuru olmaktan kurtarıp zevkli hale getirecektir. Dikkat edilecek bir önemli husus da konuları aktüelleştirme ve din, ahlak, siyaset, tarih, retorik, iletişim, medya gibi alanlarla irtibatlandırma olacaktır. Uygulamalı Mantık (Applied Logic) olarak yapacağımız bu etkinliğin mantık biliminin ciddiyet ve ağırlığına halel getireceği kaygısını taşımamalıyız.
Mantık öğretiminde belirlediğimiz hedeflere ulaşınca, bizim bu çabamızın, bu alana ilgi duyanların sağlam düşünmelerine, tutarlı olmalarına, doğruyu ve gerçeği etkin bir şekilde dile getirmelerine haliyle başarıyı yakalamalarına, başarılarının da Farabi’nin et-Tenbih (Mutluluk Yoluna İletme’de) de belirttiği gibi mutlu olmalarına yol açacağına inanıyorum.
Mantık öğretiminde gelişmiş yöntemleri deneyerek Meslektaşlarımın mantık derslerini daha verimli hale getireceklerini umuyor, Dünya Mantık Günü vesilesiyle mantık öğretimi üzerinde yeniden düşünmeyi ve yol gösterici fikirlerin ortaya çıkmasını diliyorum.
Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu 14 Ocak 2023
Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu’nun Özgeçmişi
Erzincan’da dünyaya gelen İbrahim Emiroğlu, ilk ve orta öğrenimini Erzincan’da tamamladı. 1979 yılında Erzurum Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun olup iki sene sonra aynı kuruma Felsefe asistanı olarak girdi. 1983 tarihinde Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’den öğretim görevlisi olarak Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesine naklen atandı. 1991’de “Mantık Yanlışları Üzerine Bir Araştırma” başlıklı doktora teziyle Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mantık doktora derecesini aldı. 1996’da Doçent, 2002 yılında Profesör oldu.
Mantık, mantık yanlışları, retorik, diyalektik, sofizm, sufizm, Mevlana vb. konularla ilgili uluslararası ve ulusal çok sayıda kitap, sözlük, makale, sempozyum bildirisi, ansiklopedi maddeleri, gazete ve dergi yazıları bulunmaktadır. Ayrıca edebiyat, şiir ve sanatla ilgilenmektedir. Halen DEÜ İlahiyat Fakültesinde mantık dersleri vermekte ve Mantık Anabilim Dalı Başkanı olarak görevini sürdürmektedir.
Dünya Mantık Günü’nün beşincisini, 14 Ocak 2023 tarihinde, saat 20:00‘da, video konferans üzerinden, Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu‘nun Dünya Mantık Günü Bildirisi ile kutlayacağız. Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu’nun bildirisi üzerinden, mantığın günümüz koşullarındaki yerini ve imkânını ele alacağımız bir panelimiz olacak. Bütün mantık severleri bekleriz.
Panel: Prof. Dr. Ahmet Ayhan Çitil Prof. Dr. A. Kadir Çüçen Prof. Dr. Ali Durusoy Doç. Dr. Özgüç Güven Prof. Dr. İsmail Latif Hacınebioğlu Prof. Dr. Ahmet Kayacık Prof. Dr. İsmail Köz Prof. Dr. Aytekin Özel Prof. Dr. Ferruh Özpilavcı Prof. Dr. Zekai Şen Prof. Dr. Celal Türer Prof. Dr. Şafak Ural Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran Prof. Dr. Yücel Yüksel (Moderatör)
Felsefi bir araştırmanın en ayırt edici özelliklerinden birinin zorunluluğu veya zorunlu bağıntıları ortaya çıkarmak olduğu söylenebilir. Felsefi araştırmalar, tüm araştırmaları için mantık, eleştiri ve gerekçelendirme zemininden hiç ayrılmadan bu zorunluluğun koşullarını da konu alır. Zorunluluğun “ele geçirildiği” alanlar ise mantık ve matematiktir. Mantık ve matematiğin araştırma alanında ulaştığı sonuçlar olanaklı veya muhtemel değil, zorunlu ve kesindir. Bu zorunluluğun üzerine dayandığı koşul zamana tâbi olarak değişmemedir, yani zamana tâbi olmamaktır. Mantık ve matematiğin zorunluluk zemini zamansallık veya tarihsellik üzerinde yükselmez. Mantığın da, matematiğin de, erken tarihin bir evresinde yeterli karmaşıklığa ulaşmış sinir ağları sayesinde Homo Sapiens’te dil yetisinin ortaya çıkması ve dilin kullanılmaya başlanmasıyla insanın tarihine girdiğini söylemek gerekli olsa da, bu, mantık ve matematiğin tarihsel bilimler olduğu anlamına gelmez; gelişimlerini zaman içinde gösterdikleri gerçeği, onları zamansal, dolayısıyla deneyimsel kılmaz. Sinir ağlarının yeterli karmaşıklığa ulaşmış olmasının koşulu ve sonucu, biyolojik canlılar olarak “akıl sahibi varlığın” kendinin bilinci veya özbilinç aşamasına, dolayısıyla özbilincin özdeşliği aşamasına “sıçrama”sı, başka bir ifadeyle, deneyimsel ve zamansal koşullardan bağımsız olma anlamında “koşulsuz” olana “sıçrama”sı ve düşünme faaliyetini bu zeminde yürütebilmesidir.
Düşünmenin sağlam ilerlemesinin ve bu yolla üzerinde düşündüğü hakkında ‘doğruluğa’ ulaşabilmesinin biçimsel (formel) koşulu, düşünmenin bu ilerleme hareketinde çelişkiyle karşılaşmaması, tutarsızlığa düşmemesidir. Ama bunu da sağlayan, yani çelişkinin saptanabilmesini sağlayan bir koşul daha vardır; o da, düşünmeye konu olanın da, onun göstergesinin de (içerikli veya simgesel) özdeşliğe sahip olması, yani onun kendisiyle aynı olarak düşünülmesidir.
Wittgenstein, Defterler’de meseleyi kendi üslubuyla şöyle ifade ediyor: “Belirsizlik açıkça şu soruda yatıyor: Gösteren (Zeichen) ve gösterilenin (Bezeichnetem) mantıksal özdeşliği sahiden neye dayanır? Ve bu soru (bir kez daha) tüm felsefi sorunların asli yanıdır” “Gösterge (gösteren) ile gösterilen arasındaki mantıksal özdeşlik, gösteren ile gösterdiğinin birbirlerinden daha az ya da daha çok teşhis edilmesine izin verilmemesine dayanır. Eğer gösteren ile gösterilen toplam mantıksal içerikleri itibariyle özdeş olmasalardı, mantıktan daha temel başka bir şeyin olması gerekirdi.” [italikler özgün metindeki gibidir] L. Wittgenstein. NoteBooks 1914-1916. Çev. G.E.M. Anscombe. Harper Torchbooks, N.Y. 1961, s. 3, 4.
Bu düşüncelere, yukarıda özbilincin özdeşliği hakkında söylenenleri bir zemin koşul olarak ekliyorum: özdeşlik verenin kendi özdeşliğinin kendiliğinden bilincinde olması ve bunun her bilinç fiilini zeminsel olarak öncelemesi.
Değerli hocam Prof. Dr. Teo Grünberg, 2020 yılı Dünya Mantık günü bildirisinde, farklı mantık sistemleri ve bunların uygulanabilirlikleri veya uygulanma alanlarından bağımsız olarak, tüm bu farklı mantık sistemlerini mümkün kılan, ama kendisi bu mantık sistemlerinden biri olmayan “proto-mantık” zemininin olanağından söz ediyordu (Kripke ve Robert Hanna’ya atıfla).
Teo Grünberg’in atıfta bulunduğu Robert Hanna, Rationality and Logic kitabında, tüm klasik mantığı ve özdeşliği içeren birinci basamak yüklemler mantığını olduğu kadar ve klasik-olmayan mantık sistemlerini de tutarlı-ötesi mantık (paraconsistent logic), genişlemiş mantık (extended logic), vb. içeren ve bu mantık sistemlerinin onun aracılığıyla kurulduğu bir “proto-mantık”tan söz etmektedir. Yukarıda özbilinç ve zaman bağıntısı hakkında söylenenlerle “proto-mantık” anlayışı arasında güçlü bir bağlantı olduğunu düşünüyor ve bu konuda yeni çalışmaların yapılması gerektiği konusunda hocama katılıyorum.
Son olarak mantığın insanlık için, ahlâklılık için taşıdığı önem ve değer hakkında şunları eklemek istiyorum:
Mantık üzerine çalışanlar ve mantık dersi verenler felsefeye ve düşünmeye farklı bir şekilde de katkıda bulunmuşlardır. Akıl yürütmenin soyut yapısı içinde yol alanlar herhangi bir mantık teoremini ispat ederken veya argümanların geçerlilik sınamasını yaparken bir çeşit “hak” meselesiyle karşılaşırlar. Başka bir deyişle bir çıkarım zincirinde ilerlerken, ilerlemenin adımları atılırken “hakkım olmayan bir adım atmamalıyım” gerilimini sürekli içlerinde taşırlar. İspatlarını gerekçelendirilmemiş, kural ve yasalara uygun olmayan hiçbir adım atmadan tamamlamakla yükümlü olduklarının bilincindedirler.
Çünkü düşünmenin yasaları ve kuralları altına getirilerek gerekçelendirilmiş adımlar dışında atılacak herhangi bir adım haklı olamaz. Yani bir yasa, aksiyom ya da kural ilavesi için de gerekçelendirme ve hak sorusu aynen geçerlidir. Böylelikle mantıkla uğraşanlar tüm psikolojik, duygusal halleri dışarda bırakacak şekilde “hak” meselesinin, “haklı olma” meselesinin en saf hâlini tecrübe etmiş olurlar. Benzer şeyler, matematik için de ve deneyimsel katışıklık olma skalasına göre, doğa bilimi ve tin bilimleri ya da sosyal bilimler için de belli ölçülerde benzer şekilde geçerlidir; örneğin hukukun keyfi siyasi baskılardan kendini soyutlayabilmesi için bu tecrübe gereklidir. Ancak bunun en saf hâlinin tecrübe edildiği alan mantıktır.
Mantıkla uğraşanlar ve mantık dersi verenler bu temel fikri ve düşünme hâlini öğrencilerine aktarabildikleri ölçüde onlara çok önemli bir katkı yapmış olurlar. Belki felsefe öğrencilerinin mantıktan alabilecekleri en yüksek ahlâki değer, zorunluluğa bağlı hak fikrinin en saf ve katışıksız halde tecrübe edilebilme olanağıdır.
Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân 14 Ocak 2022
Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân’ın Özgeçmişi
1957 yılında İstanbul’da doğdu. Orta öğrenimini Saint Joseph Lisesinde, lisans eğitimini ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümünde tamamladı. 1992’de ODTÜ Felsefe Bölümünden “Geometride Uzlaşımsalcılık: Geometrik Dizgelerin Bilim Felsefesine Etkisine Bir Örnek” başlıklı teziyle yüksek lisans, 2000’de Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümünden “Kant’ın Transandantal Düşüncesinde ‘Ben’in ve ‘Aklın’ Tesis Ediliş Sorunu” başlıklı teziyle doktora derecesi aldı. Yeditepe, MSGSÜ, İTÜ, Galatasaray ve Boğaziçi Üniversitelerinde felsefe dersleri verdi. A.B.D. Clark Üniversitesi Felsefe Bölümünde misafir araştırmacı olarak bulundu. Kant, Frege, Wittgenstein, Heidegger ve mantık üzerinde çalışmış ve çalışmaktadır. Halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Felsefe Bölümü başkanıdır.
It can be said that one of the most distinguishing features of philosophical research is to reveal necessity or necessary relations. Philosophical studies also deal with the conditions of necessity without abandoning the ground of logic, criticism, and justification for all their investigations. The areas where necessity is “seized” are logic and mathematics. The outcomes reached in the field of logic and mathematics are not possible or probable; they are necessary and certain. The condition on which this necessity is based does not change over time; it is not subject to time. The necessity in logic and mathematics are not grounded on temporality or historicity. Although it is necessary to mention that both logic and mathematics emerged in human history with the emergence of language ability and its use in Homo Sapiens as a consequence of neural networks reaching sufficient complexity at a very early stage in history, this does not mean that logic and mathematics are historical sciences. The fact that they have been developed over time does not make them temporal, hence experiential. The condition and consequence of the neural networks reaching sufficient complexity are that an “intelligent being” as a biological creature “rises” to the stage of consciousness of the its self or self-consciousness, and accordingly, to the stage of the identity of self-consciousness, in other words, the ability to “rise” to the “unconditional” in the sense of being independent of experiential and temporal conditions and to carry out the thinking activity on this ground.
The formal condition that assures soundness of reasoning and to reach ‘truth’ about the object of thought is that the reasoning process does not encounter with contradictions or inconsistencies. Yet there is another conditions that assures detection of contradictions and inconsistencies; that is both the identity of the object of thinking and the identity of its sign (contextual or symbolic) are to be preserved during the reasoning process in general.
Wittgenstein expresses the issue in his own style in Notebooks as follows: “The obscurity obviously resides in the question: what does the logical identity of sign [Zeichen] and thing signified [Bezeichnetem] really consist in? And this question is (once more) a main aspect of the whole philosophical problem.” “The logical identity between sign and thing signified consists in its not being permissible to recognize more or less in the sign than in what it signifies. If sign and thing signified were not identical in respect of their total logical content then there would have to be something still more fundamental than logic.” [italics in the original] L. Wittgenstein. Notebooks 1914-1916. Trans. G.E.M. Anscombe. Harper Torchbooks, N.Y. 1961, pp. 3, 4.
I add the previously mentioned identity of self-consciousness as a ground condition to these thoughts: the identifier’s being spontaneously conscious of self-identity and its priority as a ground over each act of consciousness.
Dearest professor Teo Grünberg, in his 2020 World Logic Day declaration, spoke of the possibility of the grounds of “proto-logic” which makes all different logic systems possible – regardless of the logical systems and their applicability or application areas—but without being one of those logical systems (referring to Kripke and Robert Hanna).
Robert Hanna, in his book Rationality and Logic, to which Teo Grünberg refers, speaks of a “proto-logic,” through which all classical logic and first-order predicate logic with identity, as well as non-classical logic systems such as paraconsistent logic, extended logic, and alike, are established. I think there is a strong connection between what was said above about self-consciousness and its the relation to time and the understanding of “proto-logic”, and I sincerely agree with Prof. Grünberg that new studies should be done on this subject.
Finally, I would like to add the following about the importance and value of logic for humanity and morality: Those who study logic and/or those who teach logic have also contributed to philosophy and thinking differently. Those who make their way through the abstract reasoning structure encounter the issue of “rightness” when proving any logical theorem or testing the validity of arguments. In other words, they always have the tension of the thought “I shouldn’t take a step that I don’t have the right to” while moving forward in a chain of inference. They are aware that they are obliged to complete their proofs without taking unjustified or illegal steps.
Since, a step cannot be right, unless the laws and rules of thinking justify it. That is, the question of justification and being right is also required for any law, an axiom, or an additional rule. Thus, those who deal with logic experience the purest state of the “right” or “being right,” disregarding the psychological and emotional states. The same is true for mathematics and, to a certain extent, for the natural and social sciences, according to a scale of experiential content. For instance, this experience is required in the practice of the science of law to be isolated from arbitrary political pressures. Nevertheless, it is logic where its purest form is experienced.
Those who study and teach logic will significantly contribute to their students to the extent that they convey this vital idea and the mindset to their students. Perhaps the highest moral value that philosophy students can derive from logic is grasping and experiencing the concept of right based on necessity in its purest form.
Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân 14 January 2022
Biography of Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân
Hasan Bülent Gözkân was born in 1957 in İstanbul. He completed his secondary education at Saint Joseph High School and his undergraduate education in Civil Engineering at METU. He received his master’s degree in Philosophy from METU, with the thesis titled “Conventionalism in Geometry: An Instance of the Impact of Geometrical Systems on the Philosophy of Science” in 1992, and his doctorate in Philosophy from Boğaziçi University, with the dissertation titled “The Problem of the Constitution of Self and Reason in Kant’s Transcendental Thought” in 2000. He taught philosophy at Yeditepe, Mimar Sinan Fine Arts, İstanbul Technical, Galatasaray, and Boğaziçi universities. He was a visiting researcher in the Department of Philosophy at Clark University, the USA. He worked and has been working on Kant, Frege, Wittgenstein, Heidegger, and logic. He is currently the head of the Department of Philosophy at Mimar Sinan Fine Arts University.
Dünya Mantık Günü’nün dördüncüsü, 14 Ocak 2022 tarihinde, saat 21:00‘da, video konferans üzerinden, Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân‘ın Dünya Mantık Günü Bildirisi ile kutlayacağız. Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân’ın bildirisi üzerinden, mantığın günümüz koşullarındaki yerini ve imkânını ele alacağımız bir panelimiz olacak. Bütün mantık severleri bekleriz.
Dünya Mantık Günü Bildirisi: Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân
Panel: Prof. Dr. Ahmet Ayhan Çitil Prof. Dr. A. Kadir Çüçen Doç. Dr. Özgüç Güven Prof. Dr. İsmail Latif Hacınebioğlu Doç. Dr. Nazlı İnönü Dr. Vedat Kamer (Moderatör) Prof. Dr. Yücel Yüksel Doç. Dr. Aziz F. Zambak
Çağları genellikle teknolojik araçlar (taş devri, yapay zeka çağı), kavramsal özellikleri veya kronolojik bakış açısıyla (Antikçağ, Ortaçağ, Modern Çağ) adlandırırız. “Postmodern doğru” kavramını ise, çağımızın toplumsal ve bireysel tavır alışını ifade etmek amacıyla kullanıyoruz.
“Doğru” kavramının arka planına Platon’un “İdealar” veya Aristoteles’in “cevher” kavramını koymak mümkündür. Bu kavram Ortaçağ’da “hakikat”, Modern Çağ’da “öz” kavramına evrilmiş, günümüzde ise “postmodern doğru” halini almıştır. Bu yeni “doğru” kavramı, önceki “doğru” kavramlarının felsefi yorumlarının şüphesiz bütünüyle dışındadır; çünkü artık tek bir “doğru”dan, bir “hakikat”ten değil, kişisel tercihlere ve toplumsal seçimlere göre değişen bir kavramdan söz etmek gerekmektedir.
Mantık yasaları aslında çok önceden “yasa” olmaktan çıktı, geleneksel “mantık” ve güvenilir mantıksal düşünce anlayışı gibi kavramlar da ortalıktan çekildiler. Yeni “mantık” kavramı da postmodern bir özellik kazandı.
Günümüz mantık anlayışının, “mantık nedir?”1 gibi bir soruyu yepyeni tanımlarla cevaplandırma girişimi, geleneksel “mantık” kavramının içeriğinin bütünüyle geride kaldığının diğer bir göstergesidir.
Çok iyi bilindiği gibi, bir formel sistem olarak mantık, günlük konuşma dilinden bağımsızdır ve içinde niyetlere yer vermez. Öte yandan bakış açımızı karakterize eden toplumsal koşullar ve bireysel tercihlerimiz, düşünce tarzımızı karakterize etmekle birlikte, bazı çıkarım kurallarına ihtiyaç gösterirler. Çıkarım kuralları, düşünce tarzımız kadar mantık sistemleri için de gereklidir. Ekonomik, teknolojik, bilimsel, kültürel, tarihi veya teolojik koşullara bağlı olarak her çağ, kendine özgü bir bakış açısına, bir düşünce tarzına sahiptir. “Postmodern mantık” açısından çağımız dikkate alınırsa, özellikle farklı mantık sistemlerinden ve düşünce tarzlarından söz etmek yerinde olacaktır.
Örneğin, tutarlı-ötesi mantık (paraconsistent logic), tutarlı bir mantık sistemidir; fakat geleneksel mantık tanımları ile ilişkilendirilemeyecek karşıt yargılar (örneğin, teoloji ve günlük yaşamda karşımıza çıkan) aracılığıyla düşünebilmeye ve çıkarım yapabilmeye olanak vermektedir.2 Tarih boyunca çokça tartışılmış “inanç mı, akıl mı?” gibi bir sorunun, günümüz (postmodern) mantığı açısından bakıldığında, önemini ve değerini yitirdiğini söylemek gerekir. Çünkü artık “mantık ve düşünce yasaları”, “inanç” gibi kavramlar eski anlamlarını kaybetmişlerdir. “Solipsist mantığın”3 bazı eski sorunlara cevap aramada bize yeni olanaklar sağladığına inanıyorum.
1 Bkz: Jacquette, D. (Ed.) (2007)Philosophy of Logic, NH, Elsevier 2 Bkz: Béziau, J.Y., Carnielli, W., Gabbay, D. (Eds.) (2007) Handbook of Paraconsistency, Studies in Logic Vol. 9, College Pub. 3 Ural, S. (2019) Solipsism, Vernon Press 4İstinye Üniversitesi, İstanbul, Türkiye
Prof. Dr. Şafak Ural’ın Özgeçmişi
1948 yılında Ankara’da doğan Şafak Ural, 1971 yılında DTCF Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. 1977 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sistematik Felsefe kürsüsüne asistan olarak atandı. 1978 yılında “Pozitif Bilimlerde Basitlik İlkesinin Belirlenmesi Yolunda Bir Deneme” başlıklı çalışmasıyla Doktor unvanını aldı. 1979-1980 yıllarında Viyana Üniversitesi I. Felsefe Enstitüsünde çalışmalar yaptı. 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalı’na Yardımcı Doçent olarak atandı. 1983 yılında Doçent oldu. 1988 yılında Profesör unvanını aldı. İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevini 2004-2009 tarihleri arasında yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde, kurucusu ve başkanı olduğu Mantık Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak 2000-2015 yılları arasında görev yapmış; İstanbul Üniversitesi Mantık Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni 2014 yılında kurmuş ve 2015 yılına kadar başkanlığı sürdürmüş; 1989-2015 yılları arasında Felsefe Bölümü başkanlığını yürütmüştür. 16 Aralık 2014 tarihinde Mantık Derneği’nin kurucu yönetim kurulu başkanı olmuş ve 12 Ocak 2015 tarihinden Mantık Derneği ilk başkanı olarak seçilmiştir. 2012 yılından beridir Mantık Çalıştayı’nı, 2014’ten beridir Mantık Yaz Okulu’nu düzenlemektedir.
The concept of “truth” evolved from Plato’s Idea or Aristotle’s Substance through the concept of “truth” of the Middle Ages and the concept of “essence” of the Modern Age to the concept of “postmodern truth” in the 21st century. This new conception of “truth” deformed its previous philosophical interpretations, since there is no “unique truth” anymore: “truth” depends on personal preferences and social choices.
The laws of logic had disappeared long ago, nothing left behind in terms of the traditional concept of “logic,” “sound,” and “reliable” logical thought. The new logical systems now reflect the “postmodern” character, too! Today’s concept of logic, requiring new definitions for the question of what logic is, makes it clear that we have now totally lost the traditional concept of “logic.”1
As it is well-known as a formal system, logic is undoubtedly independent of our daily language and intentions. On the other hand, social conditions and individual preferences that may characterize a particular way of thinking require some inference rules. We need inference rules for the ways of thinking as well as for the logical systems. Depending on economic, technological, scientific, cultural, historical, or theological conditions, every epoch reflects a particular way of thinking that is expressible through different logical systems. “Postmodern logic” characterizes not only different studies of logic but also our way of thinking and the paradigm of our century.
Paraconsistency, for instance, is a sound logical system making it possible for us to think in line with some controversial judgments found in theology and daily life.3 It looks like we will not be able to use the traditional definition of logic anymore. The most effective traditional problems like “believing or reasoning,” for instance, will not be meaningful anymore since the concepts of “reason” and “belief” lose their meanings together with “logic.” I believe that “solipsist logic”4 can provide us with new opportunities for elaborating on some old problems.
1 Cf. Jacquette, D. (Ed.) (2007) Philosophy of Logic, NH, Elsevier 2 Cf. Béziau, J.Y., Carnielli, W., Gabbay, D. (Eds) (2007) Handbook of Paraconsistency, Studies in Logic Vol. 9, College Pub. 3 Ural, S. (2019) Solipsism, Vernon Press 4İstinye University, İstanbul, Turkey
Biography of Prof. Dr. Şafak Ural
Şafak Ural was borned in Ankara in 1948. He graduated with a degree in Philosophy from Ankara University in 1971. After completing his studies, he continued his academic career at Istanbul University where he worked in the Department of Systematic Philosophy. In 1978 he received his doctorate for his thesis, “An Essay on the Determination of the Simplicity Principle in Positive Science”. Since finishing his doctoral thesis, Ural has worked as a visiting professor in Austria (Vienna and Innsbruck), the USA (Rutgers), Hungary (Budapest) and various universities in Istanbul. Attending many international conferences in the USA, Brazil, India and Singapore has allowed Ural to further develop his thesis on solipsism. He is the founder of the Department of Logics at Istanbul University and the Turkish Logic Society. He is also responsible for organizing several international conferences at Istanbul University.
Dünya Mantık Günü’nün üçüncüsünü, 14 Ocak 2021 tarihinde, saat 22:00‘da, video konferans üzerinden, Prof. Dr. Şafak Ural‘ın Dünya Mantık Günü Bildirisi ile kutlayacağız. Prof. Dr. Şafak Ural’ın bildirisi üzerinden, mantığın günümüz koşullarındaki yerini ve imkânını ele alacağımız bir panelimiz olacak. Bütün mantık severleri bekleriz.
Panel: Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa Prof. Dr. Ahmet Ayhan Çitil Prof. Dr. A. Kadir Çüçen Prof. Dr. Hasan Bülent Gözkân Prof. Dr. Sevinç Gülseçen Doç. Dr. Özgüç Güven Prof. Dr. İsmail Latif Hacınebioğlu Doç. Dr. Nazlı İnönü Dr. Öğr. Üyesi Vedat Kamer (Moderatör) Prof. Dr. Yücel Yüksel
Hemen hemen her özel çalışma alanı için o alana özgün bir mantık sistemi kurulabilir. Bu sistemlerin çoğu klasik mantık olarak da bilinen özdeşlikli birinci-basamak mantığının eklentileridir. Bunlardan bazıları kipler mantığı, bilgisel mantık, deontik mantık (ödev mantığı) ve zaman mantığı olarak sıralanabilir. Ancak sezgisel mantık ve kuantum mantığı gibi kimi sistemler vardır ki; bu sistemlerde bazı klasik mantık yasaları geçerli olmadığından, bunlar klasik mantığın eklentileri olmayan sistemlerdir. Bu sistemlerin gerek felsefenin çeşitli alanlarına gerekse bilim ve matematiğe uygulamaları iyi bilinir.
Alan Berger, Kripke’nin 1974’te Princeton’da lisansüstü öğrencilere verdiği bir seminerde yapmış olduğu önemli bir ayrımı ayrıntılı olarak tartışır. Özetle, bu ayrım yukarıda sözünü ettiğimiz mantık sistemleri ile mantığın kendisi arasındaki ayrımdır. Kripke, bu bağlamda, bir mantığı benimseme ve aynı şekilde alternatif bir mantığı benimseme meselesini gündeme getirir. Onun sonucu, “bir mantığı benimseme” kavramının tutarsız olduğudur.Sonsuz bir gerilemeye dayanan akılyürütmesi şu şekilde yorumlanabilir. Yeni bir mantık sistemini araştırmak, anlamak veya kurmak için, öncül bir mantık sistemine gerek duyulacaktır, dolayısıyla da bu sonsuz bir gerilemeye yol açacaktır. Dolayısıyla mantığın kendisi mantık sistemlerinden biri olamaz. Daha ziyade, günümüzde kurulmuş tüm mantık sistemleri veya gelecekte kurulabilecek olan sistemler tarafından varsayılan bir şeydir. Ne olduğunu açıklamaya çalıştığınızda, zaten yeni bir mantık sistemi oluşturmaya başladığınızdan, mantığın kendisi için başka hiçbir şeyin söylenemeyeceğini unutmayalım.
Belki de sonsuza dek gerilemeyi durdurmanın tek yolu mantığın mantıksal-olmayan terimlerle açıklığa kavuşturulmasıdır. Son zamanlarda Robert Hanna’nın 2006 yılında yayınlanan Rationality and Logic adlı kitabını okurken, “tek bir evrensel proto-mantık” ve yukarıda bahsettiğimiz “tüm klasik ve klasik-olmayan mantık sistemleri” arasında yaptığı ilginç bir ayrımla karşılaştım. Hanna, ayrıca, tüm mantıksal sistemlerin bu proto-mantık yoluyla kurulduğunu iddia etmektedir. Bu ayrımın, Kripke’nin mantık ve mantık sistemleri arasındaki yaptığı ayrıma nasıl çarpıcı bir şekilde benzediğine dikkat edelim.
Her durumda, Kripke mantığın ne olduğu konusunda önemli bir konuya değinmiştir. Bu konuda yeni çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Prof. Dr. Teo Grünberg 14 Ocak 2020
Prof. Dr. Teo Grünberg’in Özgeçmişi
1927 yılında İstanbul’da doğan Teo Grünberg, 1950 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuş, 1964 yılında aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden Doktora derecesini alarak, 1970 yılında Doçent, 1979 yılında da Profesör olmuştur. 1962-66 yıllarında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde konferansçı ve uzman olarak, 1966-82 yıllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Beşeri İlimler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 1983-1994 yıllarında kurulması için öncülük ettiği ODTÜ Felsefe Bölümü’nün başkanlığını yürütmüştür. Teo Grünberg 1994 yılında emekli olduktan sonra da aynı bölümde derslerine devam etmekte olup hâlâ hazırda üç doktora öğrencisinin tezlerini yönetmektedir.
Profesör Teo Grünberg 1967 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi lise modern mantık reform komisyonu üyesi, 1967-76 yıllarında lise felsefe öğretmenlerine hizmet içi modern mantık yaz kursları öğretim üyesi olarak görev yapmıştır.
Mantığa dayalı analitik düşünme geleneğinin, felsefe eğitim ve araştırmaları için vazgeçilmez bir öğe olması yönünde çaba gösteren Teo Grünberg’in bir bölümü uluslararası dergilerde yayınlanmış 35’i aşkın makale ve bildirisi ile 20’ye yakın kitabı bulunmaktadır.
Modern mantığı Türkiye’de üniversite ve lise eğitimi düzeyinde kabul ettirip yaygınlaştırması, çok sayıda eleman yetiştirerek bu alanın ülkemizde kurumsallaşmasında ve gelişiminde belirleyici hizmetleri nedeniyle Prof. Dr. Teo Grünberg’e 1998 yılında Türkiye Bilimler Akademisi Hizmet Ödülü verilmiştir.